Skip to main content

Son on yılda çocuklar, ergenler ve yetişkinlerin sosyal medya kullanımı oldukça arttı. Araştırmalar, bir bağımlılık haline gelen bu alışkanlığın depresyonla doğrusal bir ilişkisi olduğunu gösteriyor. Sosyal medya kullanımıyla, insanlar birçok görsele ve hızlı geçen videolara maruz kaldıkları için beynin “Nucleus Accumbens” denilen bölgesi sürekli uyarılmaktadır. Beynin ödül merkezi olarak bilinen bu bölge; ödül, zevk ve bağımlılık gibi mekanizmaları yönetir. Bu uyaranlarla beyin sürekli dopamin salgılar ve bu da kişilerde sosyal medya bağımlılığı oluşturur. Madde kullanımıyla benzer tarafı, artan dopamin salınımıdır. Bunun sonucu olarak kişiler tolerans geliştirir yani kullandıkça daha fazlasını isterler ve artık eski doz onlara yeterli gelmemeye başladığından el ayak titremeleri, öfke kontrolü, dürtü kontrol bozukluğu ve davranış problemleri gözlemlenir. Aynı mekanizma, fazla sosyal medya ve telefon kullanımıyla da ilişkilidir. İnsanlar günlerine doğrudan bu platformlara bakarak başladıklarından beyinde dopamin miktarı artar ve günün devamında da beyin bu dopamini istediğinden bu sosyal medya mecralarına tekrar tekrar bakma isteği doğurur. Ve bu sağlanamadığında çocuklarda, ergenlerde ve yetişkinlerde de artan öfke, davranış problemleri, küçük aksaklıklara dahi tahammül edememe ve hayattan yakınma gibi durumlar görülebilmektedir. Yetişkinlerin, hem kendileri hem de çocukları için bu mekanizmayı bilmeleri oldukça önemlidir. Çünkü çocuklar ve ergenler, daha beyinlerinin gelişimsel dönemlerinde oldukları için bu bağımlılığı yönetebilmeleri ve kontrol edebilmeleri güçtür, ilerleyen zamanlarda bu durum, onların akademik, sosyal, psikolojik ve davranışsal problemlerinin ortaya çıkma olasılığı artıracaktır.

Peki, depresyon belirtilerine nasıl sebep oluyor?

Sosyal medya ile bu aşırı ve dengesizce uyarılan bölge (nucleus accumbens) ve biriken dopamin miktarıyla, kişilere önceden mutluluk ve zevk veren aktiviteler (örneğin, kitap okumak, film izlemek, arkadaşlarla vakit geçirmek…) artık ödül gibi algılanamadığından yeteri kadar mutluluk ve zevk veremez hale gelir. Çünkü bu aktivitelerin sağladığı dopamin seviyesi sosyal medyanın sağladığı ile karşılaştırılırsa, aktiviteler bu eşiği geçemediğinden yetersiz kalır. Bazen kişiler “arkadaşlarımın yanında yalnız hissediyorum”, “hissizleşmeye başladım” veya “onların yanında yeteri kadar mutlu olamıyorum, kendimi suçlu hissediyorum” gibi düşünceleri olabilir. Bunlara ek olarak, ödüle ulaşma hızı da önemli bir etken, örneğin, kitap okumak yavaş ve sabırlı olmayı, emek vermeyi gerektirir ama sosyal medya beyni daha hızlı ödüllendirdiği için kitap okumak yerine daha çok tercih edilmektedir. Günümüzde bu daha çok emek vermeden her istediğinin olması, acelecilik ve hemen sonuca ulaşma isteğiyle bağlantılıdır.

Diğer Nedenler

  • Sosyal medyada çok fazla zaman geçiren kişiler yüz yüze iletişim kurmak yerine çevrimiçi bağlantı kurmayı tercih ettiklerinden kendilerini sosyal çevrelerinden daha çok izole ediyorlar. Bu da onların daha yalnız hissetmelerine ve depresif semptomların da daha belirginleşmesine sebep olmaktadır.
  • Kişiler, kendilerini sosyal medyada başkalarıyla karşılaştırdıkları ve gerçekçi olmayan standartlar belirledikleri için bunlara sahip olmamak, yetersizlik duygusunun oluşmasına ve özgüvenin azalmasına sebep olabilir. 
  • Sosyal medyada aşırı zaman geçirmek, kişilerin fiziksel aktivitelerine harcadıkları zamanı azalttığı ve uyku düzenini bozduğu için yaşam kalitelerini düşürebilir.

Bu ödül mekanizmasının ve diğer faktörlerin anlaşılması bireylerin sosyal medyayı daha dikkatli kullanmalarına ve sosyal medyanın ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmalarına yardımcı olabilir. Ayrıca, ebeveynlerin çocuklarına sosyal medya kullanımları hakkında bilgilendirmesi ve onların sağlıklı alışkanlıklar geliştirmelerine yardımcı olması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, ebeveynler olarak dengeli sosyal medya kullanımını modelleyerek çocuklarınıza iyi bir örnek oluşturabilirsiniz.