Skip to main content

Günümüz çocukları ve ergenleri, ebeveynlerinin büyüdükleri dönemdeki halleriyle karşılaştırıldığında, hayatın zorluklarına karşı daha kırılgan, daha az dirençli ve daha bunalmıştırlar. Belki bu durum, onların teknoloji ve sosyal medya çağında yaşıyor olmaları ve bu gibi birçok çevresel faktörler tarafından gelişim aşamasındaki zihinlerinin durmadan uyarılıyor olmasıdır. Birçok gencin sosyal ve duygusal hayatı telefonlarındaki küçük ekranlarda geçiyor. Onlar, bu uyaranlardan uzaklaşamıyor, uzaklaşmak istemiyor veya nasıl uzaklaşacaklarını bilmiyorlar. Bu nedenle, gerçek dünyaları ile çevrimiçi dünyaları birbirine karışmış durumda.

  1. Akademik Baskı 

Çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren rekabetçi bir atmosfer ortamındalar. İyi notlar almak, iyi üniversitelere girmek veya bir hobileri varsa en iyisi onlar olmadıkları müddetçe keyif aldıkları süre onlar için gereksiz görülüyor. Her konuda iyi performans gösterme baskısı, öğrenme sevincini gölgede bırakabilir ve hata yapmamak için derste söz almamak veya bir işe başlamamak gibi durumları beraberinde getirebilir.

  1. Yetişkinler stresli ve çocuklar bunu fark ediyor.

Boşanma, maddi sıkıntılar veya aile içindeki çatışmalar gibi stresli durumları sadece ebeveynler değil, çocuklar da deneyimliyorlar. Bu stresli zamanlarda, ebeveynlerle geçirilen zamanın eksikliği, çocuklarda “ihmal ediliyorum” veya “sevilmiyorum” gibi hissettirebilir. Bu da çocukların kendi sosyal ilişkilerinde problemler yaşamalarına, davranış sorunlarına, daha düşük öz saygıya ve kendilerini izole etmeye sebep olabilir.

3.  Ekran süresi, yüz yüze geçirdikleri zamanı azaltıyor.

 Çocuklarda ve ergenlerde, mükemmel bir çevrimiçi kişiliği sürdürme baskısı, önceki nesillerin karşılaşmadığı bir durum. Başkalarının hayatları ile yapılan kıyaslamalar, gençlerde yetersizlik, düşük öz saygı ve değersizlik duygularını oluşturabilir. Akranları tarafından dışlanmamak ve onlara uyum sağlamak için, sosyal medyada hep aktif olmaları ve bir şeyleri kaçırmamaları gerek inancıyla bu platformlara daha da kaygılı bağlanıyorlar.

4.  Yoğun programları var. 

Günümüzde birçok çocuğun ders dışı aktivitelerle dolu programları var ve bu da rahatlama, oyun oynama, eğlenceli vakit geçirme ve kişisel bakıma çok az zaman bırakıyor. Bu yüksek stresli devam eden rutinler, onlarda tükenmişliğe ve gitgide artan kaygıya yol açabilir. 

5. Çok fazla gözetim altında ve müdahale ediliyorlar.

Özellikle yüksek beklentileri olan ebeveynler, çocuklarının akademik veya sosyal hayatına aşırı dahil olarak farkında olmadan kaygıya katkıda bulunabilirler. Örneğin çocuklar ve ergenler, “ben, ailemin istediği başarıya ulaşmadığım sürece önemsenmiyorum veya sevilmiyorum” diye düşünerek ebeveynleriyle daha kaygılı bir bağlanma oluşturabilir. Bu nedenle, bağımsız olma fırsatları olmadan kendi başlarına neler yapabileceklerini öğrenmekte zorlanabilirler. 

6. Onlara kendi problemlerini çözemeyecekleri kadar zayıf oldukları mesajı verilmiştir. 

Hata yapmaları ile birlikte, yakınlarından ve arkadaşlarından negatif tepki alma ihtimalleri çocukları o kadar korkutur ki, bu onları aksiyona geçemez, fikirlerini belirtemez ve kendileri karar veremez hale getirebilir. Sonuç olarak, daha içine kapanık olabilirler, yetenekli ve başarılı oldukları konuları fark edemeyebilirler.

7. Fiziksel aktivite yapmak ve doğada vakit geçirmek için yeterli zamanları yok.

Doğanın ve fiziksel aktivitenin zihinsel sağlığı iyileştirdiği, kaygıyı azalttığı ve duygusal dengeyi desteklediği bilinmektedir.  Ancak, güvenlik endişeleri, çocukları ekranlarda daha fazla vakit geçirmelerine ve daha hareketsiz yaşam tarzına sebep oluyor.

8. Duygularını nasıl düzenleyecekleri öğretilmiyor.

Günümüzde birçok çocuk stres, kaygı veya duygusal zorluklarla, etkili bir şekilde başa çıkma mekanizmalarıyla donatılmamış. Bunlar bilinmeden, zorluklar ve aksilikler aşılmaz hissettirebilir ve bir kriz ile karşı karşıya kaldıklarında artan kaygıya yol açabilir. 

9. Zihinsel sağlıkla ilgili damgalamalar. 

Zihinsel sağlıkla ilgili farkındalık gittikçe artmakta ama yine de çevreleri tarafından damgalanma korkusuyla bu konularda yardım isteyemiyorlar. Kendi kendilerine sessizce mücadele ederken, daha yalnız ve çaresiz hissedebilirler.

10. Medyaya aşırı maruz kalıyorlar.

Çocukların olumsuz haberlere kolay erişimi, iklim değişikliği, şiddet, siyasi huzursuzluk ve ekonomik istikrarsızlık gibi dünya sorunlarının farkında olmaları, onlara dünyanın güvenli bir yer olmadığına ve gelecek hakkında bir çaresizlik ve kaygı hissine katkıda bulunabilir.

11. Erken çocukluk döneminde yaşanılan travmalar.

Çocuklukta zorbalık, aile içi şiddet veya kavgalar, psikolojik şiddet ve istismar gibi travmatik olayları yaşamak veya şahit olmak, çocuklarda travmanın yara izlerini bırakır. Bu da onların anda kalmalarını engelleyerek, gelecek kaygılarını artırabilir.

Sonuç olarak, çocuklara yapılan baskıları azaltmak ve onların ruh sağlığını desteklemek, kaygılarını yönetebilmeleri açısından önemlidir. Hayatın iniş çıkışlarında kaybolmayan, savunmasız hissetmeyen, kaygılarını kontrol edebilen ve zihinsel olarak güçlü bireyler yetiştirebilmek için bu yeni neslin sorunu olan kaygının nedenlerini bilmek gerekir.

Leave a Reply