Çocuğunuz ödevlerini bitirmeyi veya sınavlarına hazırlanmayı son dakikaya mı bırakıyor?
Veya yetişkin olarak sizlerde yapılacaklar listenizi sürekli ertelediğinizi ve bir türlü başlayamadığınızı mı düşünüyorsunuz?
O zaman, ertelemenin tembellik değil, kronik bir alışkanlık olduğunu bilmeniz gerekir.
Çoğumuz, hala vakit varken neden planlanan programı uygulayamadığımızı merak ediyoruz. Örneğin, teslim tarihine yetiştirilmesi gereken bir proje var ama onun yerine film izleyerek veya sosyal medyada vakit harcayarak son güne, son dakikalara bırakılıyor. Bazen sonucunda üzüleceğimizi, pişman olacağımızı bildiğimiz halde yine belirli görevleri erteleme veya tamamen terk etme eğilimindeyiz. Peki ama neden?
Beyin, anında zevk verecek ödüller varken gelecekte nasıl sonuçlanacağını bilmediği olaylardan, durumlardan kendini korumak için erteleme davranışı göstermeyi teşvik ediyor. Buna aslında, belirsizliğe karşı edinilen bir savunma mekanizması da diyebiliriz. Yani, ileride deneyimlerle elde edilecek ödüller (örneğin, işteki başarılar, yüksek notlar…) yerine, şu anda tatmin edecek aktiviteler daha cazip gelebilir.
Görevlerin istemli bir şekilde geciktirilmesi, ortaya konan işin kalitesini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda sonrasında gelen diğer görevlerde de bu motivasyon düşüklüğü devam ederek kişi daha isteksiz yaklaşmaya başlayabilir ve ertelemeyi artırabilir. Görevlerin son güne, son dakikalara kadar geciktirilmesi, yarıda bırakılması veya hiç yapılmaması beraberinde birçok psikolojik problemlerin ortaya çıkmasına da zemin hazırlar. Çünkü ego başarısızlıklardan zarar görür. Bu bireyin, geleceğe yönelik hedefleri, hayattaki amaçları konusunda şüpheye düşerek değersiz hissetmesine neden olabilir. Kendi kararlarıyla oluşturduğu programa sadık kalamadığı için ve zamanını yönetemediği için kendine olan güveni daha da azaldığından yetersiz hissedebilir.
Ertelemek, Kararsızlık, Mükemmeliyetçilik
Kişi kararları onun yerine alacak ve programı onu yerine planlayacak kişiler bulur ve onun yerine bu kişiler yapar çoğu şeyi? Gün geçtikçe bu sadece işler, görevler için danışmakla kalmayıp, en basit eve alınacak bir eşya için, giysi için veya buluşmalar, ilişkiler içinde başkalarının onayını almaya döner. Kişi, bunu daha önce aldığı kararları uygulayamadığı veya olumsuz sonuçlandığı ve kendisini suçladığı için bu görevleri başkalarına devreder. Artık sonuçlarından, o değil, diğerleri sorumlu olur. Bir daha kendini aldığı kararlardan ötürü suçlayarak ve yargılayarak hissedeceği o kötü duygulardan kaçtığı için kendini daha hafiflemiş gibi hissedebilir. Ama aslında burada irade kaybından bahsettiğimiz için bu pekte olumlu ve sağlıklı bir şey değildir. O hissedilen hafiflik anlık rahatlık versede, kişiyi hiç risk alamayan ve belirsiz durumlarda veya kriz anlarında duygularını yönetemeyen biri haline getirebilir. İlerleyen zamanlarda, belirsizliklere karşı tahammül daha da azaldığından stres ve kaygı da daha çok hissedilir hale gelir. Sonuçların kontrol edilebilir, tahmin edilebilir ve doğru bir şekilde olması için tüm olasılıklar hakkında overthinking yapma (aşırı düşünmek) ve sonrasında işlere başlayabilme gibi mükemmeliyetçi tutumlar da ortaya çıkabilir. Ve bu döngü böyle devam eder.
Bu döngüyü fark etmek, müdahale etmeyi ve değiştirmeyi kolaylaştırır.