Yaşam bir düşünce biçimidir!
Yönetmen koltuğunda Hal Ashny’nin olduğu ve Peter Sellers’ın başrol oynadığı 1979 yapımı “Being There” filmi hayat ve toplumsal algı hakkında psikolojik, sosyolojik ve felsefi içgörülerle izleyenleri düşünmeye sevk eden etkileyici bir film.
Baş karakter Chance, zihinsel engellidir. ve hayırsever bir ev sahibi onu bahçıvan olarak çalıştırmaktadır. Hayatını izole bir şekilde, televizyon izleyerek ve hayırsever bir ev sahibinin yanında bahçıvan olarak çalışmaktadır. Ev sahibinin ölmesiyle Chance, evsiz kalır ve sokaklarda aç ve zorbalığa maruz kalarak gerçek dünyayla yüzleşir. Ancak ona çarpan bir araç ile zengin ve siyasi bağlantıları olan bir adamla tanışır ve hayatı tam anlamıyla değişir.
Chance’e kim olduğu sorulduğunda bahçıvan olduğunu söyler ama onlar bunu soyadı olduğunu düşünürler ve birden Chance, Chauncey Gardner olarak tanınır.
Chance takım elbise giyen, başkalarının özellikle de televizyonda gördüğü insanların konuşmalarını, jestlerini ve davranışlarını taklit etmede yetenekli olduğundan nazik konuşan bir adamdır. Rahatsızlığı sebebiyle duygusal tepkiler vermeyen, yavaş, dikkatli ve az konuşan karakterimiz, bu şekilde davrandığı için diğer insanlar onu güçlü, zeki ve bilge bulur ve ona saygı duymaya başlarlar. Bu nedenle, onların gözünden elit gruba uyan bir insan olarak görünür.
Bir gün, kendini Amerika Birleşik Devletleri başkanıyla toplantıda bulur. Bildiği tek şey bahçıvanlık olduğundan ona sorulan sorulara, çiçeklerden, ağaçlardan, köklerden ve büyüme mevsimlerinden bahsederek cevap veriyor, bilmediği konularda cevap vermiyor veya sessizliği seçiyor. Ancak onun basit sözleri metafor olarak algılandığından, derin anlamlar barındırdığına inanılır. Örneğin, insanlara okuma yazma bilmediğini söylediğinde, insanlar bunu artık okumaya vakti olmadığı şeklinde yorumlarlar. Burada film, başkalarına ne anlam yüklediğimize ve insanların sözlerinden derin anlamlar çıkarma konusunda sürdürdüğümüz kararlılığa vurgu yapmaktadır.
Görünüşü ve davranışları sayesinde bir anda elitler arasında çok sevilen bir adam haline gelen Chance örneğiyle, imaja fazlasıyla önem verildiğini ama aslında yüzeysel niteliklerin gerçek zekayı yansıtmadığını görüyoruz. Ayrıca, davranışları televizyon tarafından şekillenen karakter ile medyanın insanların davranışları ve düşünceleri üzerinde ne kadar etkili olduğunu gündeme getirerek toplum algısını önemli ölçüde şekillendirdiğine değiniyor.
“Orada Olmak”
Filmin adı, baş karakter Chance ile tamamen özdeşleşmiştir, çünkü kendini başkalarına tanımlamadan, hayata karşı anlam ve amaçtan yoksun bir şekilde yalnızca orada bulunarak başkalarıyla etkileşim kurar. Kendini dürüstçe olduğu gibi yansıtır ama insanlar gerçekleri görmek istemezler. Aslında bu kişiler genellikle egoyu korumaya eğilimi olan insanlardır ve önce toplumdan sonra kendilerinden kabul görmeyi veya onay almayı arayanlardır. Ama Chance, egonun olmadığı bir zihin yapısında ve sadece var olma durumundadır. Bazı sorunlar veya belirsizlikler karşısında hemen kaygılanmak ve kontrol etmeye çalışmaktan ziyade, hayata varoluşsal kaygının olmadığı bir pencereden ve daha kabul edici bir şekilde bakar. Kendisiyle tamamen barışık ve akıştadır.
Tabula Rasa
Filozof John Locke bu kuramla, doğduğumuzda zihnin boş bir levha olduğunu ve hayatımızın deneyimlerle ve algılarımızla oluştuğunu öne sürmektedir. Chance, adeta bu kuramın somutlaşmış halidir, televizyondan öğrendikleri ve etrafındaki insanlarla etkileşim kurma biçimi onun davranışlarını ve konuşmasını şekillendirir. Karakter, evin dışına hiç çıkmadığı ve çevreyle de temasa geçmediği için önyargılardan ve karmaşık düşüncelerden de uzaktır. Deneyimlerinin olmaması, onun hayata karşı tutumunu diğer insanlardan farklı kılar. O halde, dış dünyayla fazlasıyla temas içinde olan bizler, deneyimlerimizle ve etkileşimlerimizle birlikte sorunları büyük sorun haline getiren ve aşırı analiz eden varlıklar haline dönüşmüş olabiliriz. Bu belki de kendimizi dış dünyadaki olası tehlikelerden korumak için benimsediğimiz sağlıksız alışkanlıklardandır.
Ayrıca filmde insanlar, Chance’in geçmişine ait herhangi bir bilgiye ulaşamamaları, onun basit ifadeleri ve tepkisizliği konusunda kendi ihtiyaçlarına ve bakış açılarına göre anlam yüklemektedir. Yani, kimliği başkaları tarafından belirlenir. Film, bu kuramda olduğu gibi, insan psikolojisinin, algısının ve önyargılarının boşlukları nasıl doldurduğunu eleştiriyor.
One Comment